Saati sıfırladım, yeni döneme hazırım. Yaşasın New York!
Giderken moralmanlarım bozuk, deprasyonlarım had safhadaydı; üstüne bi de chinatowndan bindiğim şahane otobüsteki dombik teyzemin tam bi saat hışır hışır hediye paketi yapması ve öndeki veledin ağlaması eklendi, daha da bi güzel oldu. Ama otobastan indiğim gibi nur indi, oh be, karmaşa, oh be çaynatavn itişkakışı! Özlüyo insan bunları Bostonyada.
Bu NY keretasını ilk ziyaretimde hiç sevmemiştim, döndüğümde Boston metrosunda bi oh çekmiştim; basit metro, şüphe çekmeyen germeyen insanlar, güvenli ortam, insanın üstüne üstüne gelmeyen binalar.. Artık NYtan döndüğümde tiksiniyorum Bostondan. Birbirleriyle göz kontağı kurmayan über-beyaz halk, kıytırık metro, steril sokaklar, minicik evler.. Yine öyle oldu; artık baya baya alıştım NYun karmaşasına hareketine stresine.
Ama beni sıfır kilometre eden NYun ev yerine geçmesi oldu bu sefer. Öncelikle İstanbul kaosu mu aradın, aha buldun. Sonralıkla Güllüoğlu NY. Allaaaaaam! 2 gün üstüste kahvaltıda simit, ıspanaklı gül böreği, patatesli gül böreği, poğaça, zeytinyağlı biber dolması, kaymak... Nasıl özlemişim! Garsona türkçe sipariş vermek, keza. Diğer masalardaki dallama bi kaç türk bile iyi geldi diyebilirim. Ha bi de çıkışta "abi union square'e hangi metro gider?" diyip "sağa dön, starbucks göreceksin, ordan düz git, mcdonaldsın önünde" cevabını almak; yürürken önünden üstünde biskrem ve çokonat reklamı olan ülker kamyonunın geçmesi ve o sırada bi türk teyzenin "sağa gidicez sağa" diyerek omuz atıp geçmesi. Valla sanki o güllüoğlu-metro arasındaki 5 dakikada İstanbula gittim geldim kadar oldu, özlemim aktı gitti! Hatta bi de saatler geçirdiğimiz Strand Bookstoredan güvercinli çanta aldım, sanırsın İstanbul çantası. Aaaa, bi de bi de bi deee! Sokak hayvanı okşadım! Bostonda nerdeeeee, NYun sincapları yavşak çıktı, 2 badem 3 cevize ellettirdiler kafacıklarına. Bir dileğin daha gerçek oluşu. check! Yannız hırsıma kurban olup 3.de de şansımı denedim ve parmağı zor kurtardım. Kuduz mu geçer ki bunlardan, ne geçer? (sincaplara yemek verirken arkadaşımla aramızda geçen konuşma: G: aaaa badem ve ceviz var çantamta, hadi verelim şu tombiklere. O: Kız simit versene [tabiki yanımıza da sardırdık simit], bademleri biz yiyelim. G: Lan ziyan eder miyim ben simidimi sincaba, manyak mın!!)
işte tarihi belge:
Yannız sıfır kilometre aynı zamanda banka hesabımı da niteliyor, o fena oldu, 4 günde maaşı bırakıp geldik... Bi de Tim Burton için önceden bilet almak gerekiyomuş arkadaş, nisandan önce bi daha gitmek şart oldu!
Neyse efendim, sözlerimi bir şiirnen noktalıyiciğim bugün. Ev arkadaşıma aldığım ama herhangi bi ev arkadaşına vermek için fazla erotik olduğunu dönüş yolunda okurken fark ettiğim Neruda'nın aşk şiirleri kitabından tam bir kıytırık kız edasıynan "ay bana yazmışşşşş, aynı beeeeaaaaaaaaaannnn" diyerek okuduğum şiirin ispanyolcasını yazıciğim ki kimse anlamasın bi ben anlıyım hohoho! Mi pozo cerrado'dan Ny sayesinde çıkışımın ve sin jirones de lo que hallé en la profundidad de mi existencia oluşumun şerefine geliyor:
0 comment allez-vous?:
Post a Comment