2010/10/28

Honey, I'm home!



Dönemin yarısı oldu, hatta yarısından bi hafta fazlası geçti gitti ve ben hala doktora yeterliliğime hazırlanma motivasyonunu bulamadım. Sonra bi de baktım ki ne göreyim: blog yazmıyorum, ondan! Saçma sapan, ıvır zıvır, dandik dundik, aptal saptal, abidik gubidik (tamam kes!) düşünceler içimde kalıyor, ondan derse oturamıyorum!

Blog yazmamamın yanında yemek de pek yapmadığımı fark ettim ayrıca. Ama geçen gün tam ev ekonomisi derslerine layık bi yemek yaptım: pancar sapı yemeği!! Annemi arayıp söylediğimde yeryüzünün en anti-israfçı insanı olarak o bile bi kahkaha patlattı, paran yoksa babanın kredi kartıyla yap alışverişini yavrum, ac kalma dedi. Oysaki çok güzel oldu yemeğim, hıh!

Sizden vegan, sizden organikçi, sizden yeşil, sizden aktivist olmasın; bende bi ev arkadaşı var ki (konu mutfak olduğunda) pek hevesli. Vegan ve organik dostu olup herşeyi yiyemediğinden, yiyebileceği şeyleri bulduğunda deli gibi depoluyo. Bir nevi compulsive hoarding. Bizim buzdolabının bi gün dikişleri falan atacak, dört tarafı dört yana düşecek, içindekiler tüm mutfağı kaplayacak. Zira o compulsive hoarder'sa ben de düşük bütçeli bi insanım. Pazara gidip ucuza bi dünya şey alıp getiriyorum marketten az az almaktansa. Oluyo mu sana buzdolabı bir sirk!

Mesela dün dar alanda devrilen haşlanmış pancarın pembe suyu bi güzel tüm alt rafa akmış, ama alt raf da o kadar kalabalık ki toplam yarım saatimi aldı boşaltıp silip yerleştirmem. Ayrıca kolumda bacağımda pancar suyu damlalarıyla italyanca dersine gidip yapmacik bir hezeyan yarattım.

Neyse, konumuza dönelim. Hah. Şimdi bu hoarding dahilinde Kelly kızımız bi tarlaya üye oldu, beni de üye yaptı, bize haftada bir organik sebze geliyo. Gelenler de acayip acayip şeyler. Ben diyim tat soi, sen de lemon grass... Ya da tek bi pırasa. Hatta geçen anason gelmişti, anasonun da üstünde dere otu gibi bi kısmı var. Kellycan bunları ayırmış gövdeden, başka torbaya koymuş. Ben bu sabah dur lan maydonoz dereotu domatesli bi kahvaltı yapiim derken bi güzel yıkadım bu anasonları, zeytinyağladım ve ilk lokmamla dünyam karardı--kahvaltıda rakı! (Bu noktada cumartesi hayatımın en çok rakısını içip pazar hayatımın en kötü akşamdan kalmalığını yaşadığımı, pazartesi sabahı olan dersimi iptal etmek zorunda kaldığımı belirtmek isterim. That's why.)

(Oha ne çok yazıyorum lan! Parmaklar durmuyo. Vah zavallı ben, bi şeye konsantre olmaya olmaya bak blog yazısı bile bayram havası estirdi bünyemde!)

İşte bu çiftlik bize her hafta pancar yolluyo. Ama ne pancar. 4 tane, kedi taşaği gibi minicik pancar ve 8 metre boyunda sapları! Sapların ucundaki yaprakları salataya zaten hep koyuyodum, ama sapları pişirebileceğimi hiç düşünmemiştim. Öyle bakınırken tek pırasamızı bu saplar ve biraz da pirinçle pişirsem ya ulan dedim, biiyylee gözlerim parladı, yapar mısın yaparım yapar mısın yaparım derken kendimce, yaptım gitti. Çok süper oldu lan. Öneririm! Azıcık pul biber ve kimyon da süper gidiyor.

Geçenlerde de yine evdeki fazla sebzeleri likuide (girdi mi bu türkçeye? girdi galiba, para konularında en azından) etmeye çalışırken kereviz saplı ve mercimekli zeytinyağlı havuç yemeği yaptım. Oh beybi yeah beybi. Nası güzel oldu! Kereviz sapı mercimeğe çok yakışıyor... Hatta gidip yine pişiriyim bari, kerevizler yeni geldi, taze taze...


Oh be!
Temizlendim resmen ya! Katarsis mon amour!!


1 comment allez-vous?:

Monera said...

Gü, bir blogu olduğunu hatırladı. :]

 
Blogger design by suckmylolly.com